İşverenin İş Kasından Doğan Sorumluluğu Kusur Esasına Dayanır
İşverenin İş Kasından Doğan Sorumluluğu Kusur Esasına Dayanır
Prof. Dr. Levent AKIN
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
___________________________________________________________________
İş kazasıve meslek hastalığı sebebiyle vücut bütünlüğü zarar gören (sakatlanan veyayaralanan) işçilerin ya da aynı sebeple yaşamını yitiren işçilerin desteğindenyoksun kalanların bu sebeple uğradıkları maddi manevi zararları için işverenaleyhine açacakları tazminat davalarında, işverenin kusurunun aranıp aranmayacağıuzun yıllardır tartışılan bir konudur.
Konu gereköğretide gerek yargısal uygulamada ciddi görüş ayrılıkları yaratmış ve bu türdavalarda yargısal uygulama istikrar kazanamamıştır. Yargıtay Hukuk GenelKurulu, geçtiğimiz Şubat ayı içinde çok önemli bir karar vermiştir. Bu kararlaiçtihatlarda yaşanacak görüş ayrılıkları sona erecektir. Zira karar, işvereninsorumluluğunda, hem de tehlike sorumluluğunun (kusursuz sorumluluğun) sözkonusu olduğu bir olayda, işverenin kusurunun dikkate alınmasını gerekli görenyaklaşımı ile geçmişteki tartışmaları bitirip bir dönemi sona erdirmişgörünmektedir.
YargıtayHukuk Genel Kurulunun 12.2.2014 tarih ve 2013-21-586 /2014-95 sayılı kararındayer verilen tespit ve değerlendirmeler şunlardır:
“…Dava 09.01.2007 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucuölüm nedenine dayalı olarak hak sahiplerinin manevi tazminat istemineilişkindir. Mahkemece davalılardan Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne yönelikdavada idare mahkemesinin görevli olduğundan bahisle dava dilekçesinin reddine,davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulü ile davalı (A) AŞ’dentahsiline karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı vekili ile davalı (A) AŞvekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yerel mahkemenin Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne yönelikdavanın görev nedeniyle reddine ilişkin kararı isabetlidir. Davalı (A) İnşaatıntazminatlardan sorumlu tutulması ise isabetli olmamıştır.
Davacılar murisinin davalı (A) İnşaatın Irak’takişantiyesinde dozer operatörü olarak çalışmak üzere işyerinde olay tarihindeişveren tarafından temin edilen uçakla toplu olarak Adana’dan Bağdat’a gidişisırasında içinde bulunduğu uçağın Bağdat’ın kuzeyindeki Balad hava alanınainişi sırasında tespit edilemeyen bir nedenle düşmesi sonucu öldüğü, ölüm olayınedeniyle davalı işverenliğin ve ölen işçinin bir kusurun bulunmadığıuyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık kusuru bulunmasa bile işverenintazminattan sorumlu tutulmasının mümkün olup olmadığına ilişkindir.
İşyerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle işvereninhukuki sorumluluğunun niteliği sorunu öğretide ve uygulamada zaman içerisindefarklı görüş ve uygulamaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yargıtay'ınönceki kararlarında da benimsediği bir görüşe göre, işverenin bu açıdansorumluluğu kusura dayanmaktadır. Çünkü İsviçre ve Türk Hukuk Sisteminde özelbir düzenleme söz konusu olmadıkça asıl olan kusur sorumluluğudur.
Sanayiinin gelişmesi ve yurt düzeyine yayılması sonucundaişyerlerinde kullanılan teknik ve motorlu araçların her geçen gün daha fazlaartması ve bu nedenle de alınabilecek her türlü önlemlerle dahi önüne geçilmesiolanağı bulunmayan tehlikelerin ortaya çıkması, dolayısıyla iş kazaları vemeslek hastalıklarının büyük artışlar göstermesi karşısında kusura dayanansorumluluk ilkesinin yetersiz kaldığı modern toplum hayatının ihtiyaçlarınacevap vermediği görülmüştür. İşte son zamanlarda kendisini yoğun bir biçimdehissettiren teknik ve teknolojik alanlardaki bu gelişmeler, kusursuzsorumluluğun bir türü olan tehlike sorumluluğu kavramına ortaya çıkarmıştır.Tehlike sorumluluğunu savunanlar işverenin özen borcunu ideal ölçüler içindeyerine getirmesi halinde dahi, meydana gelen zarardan yine de sorumlu tutulmasıgerektiğini savunmaktadır.
Yargıtay uygulamasında, ilk kararlarda işverenin işkazalarından doğan sorumluluğunun haksız fiile dayandığını kabul etmişken,zamanla işçinin daha yararına olan, akdi sorumluluk esasını benimsemiştir.Sosyal, ekonomik ve kültürel alanda meydana gelen gelişmeler nedeniyle akdisorumluluğun da yetersiz kalması üzerine Yargıtay uygulamalarında istikrarlışekilde tehlike sorumluluğu görüşünü kabul etmektedir.
Tehlike sorumluluğu, en ağır kusursuz sorumluluk halinioluşturmaktadır. Az öncede değinildiği gibi, işveren her türlü özen borcunuyerine getirmiş olsa dahi meydana gelen kazadan dolayı sorumluluktan kurtulmaolanağı yoktur. Bu anlamda tehlike sorumluluğu mutlak bir sorumluluk olaraknitelendirilebilir. Bununla beraber belirtmek gerekir ki tehlike sorumluluğubir "sonuç" sorumluluğu da değildir. Gerçekten zarar işletmeye özgübir tehlikeden doğmamış, yani arayagiren bir başka nedenden dolayı meydana gelmişse, işverenin bu zarardan sorumlututulmaması gerekir. Başka bir deyişle işyerinin işletilmesi veya bundan doğantehlikeler ile zarar arasında uygun bir illiyet bağı bulunmuyorsa, işverenin sorumluluğundan söz edilemez.
Öteki sorumluluk hallerinde olduğu gibi, tehlikesorumluluğunda da 3 halde illiyet bağı kesilebilir. Bunlar mücbir neden, zarargörenin kusuru ve 3. kişinin kusurudur. Öğretide illiyet bağını kesen nedenlerinbütün sorumluluk halleri ve bu arada tehlike sorumluluğu içinde geçerli olduğuvurgulanmaktadır. Yargıtay uygulamasında illiyet bağının sadece kusura bağlısorumluluktan değil sebep ve özellikle tehlike sorumluluğunun kurulabilmesiiçin zorunlu olduğu kabul edilmektedir. İlliyet bağının kesilmesine neden olanbu çeşitli durumların öncelikle tehlike sorumluluğu içerisinde kabul edilmesigerekir. Çünkü kusurlu olmadığı gibi, kendisinden beklenen özeni gereği gibiyerine getirmiş olan bir işvereni, işyeri ya da işletmeyle uzaktan, yakındanilgili bulunmayan mücbir nedenlerden sorumlu tutmak adalet ve hakkaniyetduygularını incitir. Yargıtay HukukGenel Kurulunun 18.3.1987 tarih ve 1986/9 -722 Esas, 203 karar sayılı kararı daaynı doğrultudadır.
Somut olaya gelince: davacının içinde bulunduğu uçaktaönceden var olan bir arızanın tespit edilemediği, her hangi bir uçuş yapıhatasına veya çalışma eksikliğine rastlanılmadığı, kazanın başka bir kalkışdenemesi yapılmadan alana zamanından önce inilmek istenmesinden kaynaklandığı,pilotların uçağı riske atabilecek durumlardan kurtulmak için eğitilmelerigerektiği Irak Sivil Havacılık Dairesi Uçuş Güvenliği Departmanının dosyaiçerisinde bulunan kaza sonrası nihai raporlarından anlaşılmaktadır. Nitekimhükme esas alınan kusur bilirkişi raporunda da uçağın hava şartları ve pilotajhatasından düşmüş olabileceği vurgulanmıştır. Hal böyle olunca işvereninkusurunun bulunmadığı, kendisinden beklenen özeni gereği gibi yerine getirdiği,kazanın meydana gelmemesi için alacağı bir önlemin bulunmadığı, pilotajhatasının da kusursuz sorumluluğun tüm halleri için gerekli illiyet bağınıkeseceği göz ardı edilerek davanın reddi yerine yazılı şekilde kısmen kabulünekarar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önündetutulmaksızın ve özellikle işverenin alacağı bir önlemin bulunmadığı gibiişveren açısından illiyetin kesildiği göz ardı edilerek davanın reddi yerineyazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmanedenidir.
O halde, davalı (A) AŞ vekilinin temyiz itirazları kabuledilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosyayerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece öncekikararda direnilmiştir…
HUKUK GENELKURULU KARARI
… Dava, iş kazası sonucu ölüm nedeniyle hak sahiplerininişverenden manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacılar vekili davadilekçesinde özetle; davacıların murislerinin dozer operatörü olduğunu, davalışirketin işi için ve yine davalı şirket tarafından kiralanan uçakla Irak'agiderken, uçağın davalı işverenin ağır kusurundan kaynaklanan sebeple düşmesiile 09.01.2007 tarihinde hayatını kaybettiğini, davalının maliyeti düşürmekiçin daha önce birçok kez arıza yapmış ve uçması sakıncalı bir uçağıkiraladığını, üstelik uçmanın tehlikeli olduğu, savaş bulunan Bağdat'agönderdiğini, bu nedenle işveren şirketin uçağın düşmesinde davacıya karşıkusurlu bulunduğunu, murislerini kaybetmeleri ve cenazenin teslimi sürecinde yaşananlarnedeniyle manevi acı yaşadıklarını belirterek, manevi tazminata hükmedilmesinitalep etmiştir.
Davalı (A) A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; kaza yeriIrak olup, uçak ve mürettebatı yabancı uyruklu olduğundan ve Türk Mahkemelerisınırlar dışında faaliyette bulunamayacaklarından MÖHUK 25. madde uyarınca TürkMahkemelerinin davaya bakmaya yetkili olmadığını, kazanın oluşu ve yeribakımından Irak hukukunun uygulanması gerektiğini, davacı tarafından uçakkazasında işverenin kusurunun ve işverenin eylemi ile sigortalının ölümüarasındaki illiyet bağının kanıtlanması gerektiğini, sırf işçiler için dahagüvenli olması nedeniyle havayolu ile taşıma olanağının sağlandığını, öleninyüksek riskli bölgede çalışacağını bilerek ve kabul ederek gitmesi nedeniyledavanın reddi gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Davalı Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü vekili cevapdilekçesinde özetle; 5431 sayılı Kanun uyarınca kurulan kamu tüzel kişisiolduklarından aleyhlerine açılan davanın idari yargı yerinde görülmesigerektiğini, kazaya uğrayan uçağa Türkiye Havacılık Bilgi Yayını Tarifesiz HavaTaşımacılığı mevzuatı uyarınca uçuş izni verildiğini, uçuş izni ile kazaarasında illiyet bağı olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece “davalılardan Sivil Havacılık GenelMüdürlüğü hakkındaki dava yönünden; idari yargı görevli olduğundan mahkemeningörevsizliğine, davalı işverenin yönünden ise; işverenin risk nazariyesikapsamında sorumlu olduğu ve olayda mücbir sebep, üçüncü kişinin veya zararauğrayanın ağır kusurları gibi illiyet bağını kesen nedenlerin davalı tarafındankanıtlanamadığı” gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, tarafvekillerinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanangerekçelerle oyçokluğuyla bozulmuş, mahkemece önceki gerekçe genişletilmeksuretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı işveren vekili tarafından temyizedilmiştir… İşin esasının incelenmesinde; Hukuk Genel Kurulu önüne gelenuyuşmazlık, sigortalının ölümü ile sonuçlanan olayda illiyet bağının kesilipkesilmediği, dolayısıyla işverenin sorumluluğu bulunup bulunmadığınınyöntemince kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktalarında toplanmaktadır. Uyuşmazlığınçözümü yönünden öncelikle konuya ilişkin yasal mevzuatta meydana gelendeğişikliklere kısaca değinmekte yarar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, insan yaşamının kutsallığı çevresindeişverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak içingerekli olanı yapmak, bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansızbulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu'nun 77.maddesinin açıkbuyruğu iken, 4857 sayılı Kanun'un 77. ve devamı bir kısım maddeleri 30.06.2012tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 01.01.2013 tarihindeyürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 37. maddesiyleyürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu,işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümünü daha ayrıntılı birbiçimde düzenlemiştir.
6331 sayılı Kanun’un ‘İşverenin Genel Yükümlülüğü’ kenarbaşlıklı 4.maddesinde: ‘İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğinisağlamakla yükümlü olup bu çerçevede; a)Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirinalınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması,sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi vemevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar. b) İş yerinde alınan işsağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler veuygunsuzlukların giderilmesini sağlar. c) Risk değerlendirmesi yapar veyaptırır. ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işeuygunluğunu gözönüne alır. d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında kiçalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gereklitedbirleri alır.’ hükmü düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 5.maddesinde ise risklerden korunma ilkeleridüzenlenmiştir. Buna göre maddede, ‘İşverenin yükümlülüklerinin yerinegetirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur: a) Risklerdenkaçınmak, b) Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek, c) Risklerlekaynağında mücadele etmek, ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarınınseçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlıkve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek, d) Teknikgelişmelere uyum sağlamak, e) Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha aztehlikeli olanla değiştirmek, f) Teknoloji, iş organizasyonu çalışma şartları,sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayantutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek, g) Toplu korunmatedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine öncelik vermek, ğ) Çalışanlara uyguntalimatlar vermek.’ hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık vegüvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı veGüvenliği Kanunu’nun 4.maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, ‘çalışanlarınişle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü’ olduğu belirtildiktensonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı birtakım esaslara yerverilmiştir. Bunun gibi 5.maddede, işverenin anılan yükümlülüklegerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10.maddedeise, işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı riskdeğerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlarbelirlenmiştir (Tankut Centel, İşvereninİşyerinde Sağlık ve Güvenliği Sağlama Yükümü, Çimento Endüstrisi İşverenleriSendikası, cilt: 27 sayı: 3, Mayıs 2013). Anılan düzenlemeler uyarınca davanınyasal dayanağı; 6331 sayılı Kanun'un 37’nci maddesi uyarınca yürürlüktenkaldırılan ancak zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği 09.01.2007tarihinde yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu'nun 77’nci maddesidir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, 4857 sayılı Kanun'un 77. maddesiuyarınca, işverenler iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli hertürlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de işsağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.İşverenler alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığınıdenetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınmasıgerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluklar konusunda bilgilendirmek vegerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Anılan maddeile işverenlere, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramından kapsamlı olarak, hertürlü önlemi almak yanında, bir anlamda objektif özen yükümlülüğü deöngörülmektedir. Bu itibarla işverenin, mevzuatın kendisine yüklediğitedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı takdirde gerekmeyeceğigibi bir düşünce ile almaktan sarfınazar etmesi kabul edilemez.
Diğer taraftan, işçilerin beden ve ruh sağlığınınkorunmasında önemli olan yön, iş güvenliği tedbirlerinin alınmasının hakkaniyetölçüleri içinde işverenlerden istenip istenemeyeceği değil, aklın, ilmin, fenve tekniğin, tedbirlerin alınmasını gerekli görüp görmediği hususlarıdır. Buitibarla işverenler, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçilerintecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı taktirde gerekmeyeceği gibi düşüncelerile almaktan çekinemeyeceklerdir. Çalışma hayatında süre gelen kötü alışkanlıkve geleneklerin varlığı da, işverenlerin önlem alma ödevini etkilemez.İşverenler, çalıştırdığı sigortalıların bedeni ve ruh bütünlüğünü korumak içinyararlı her önlemi, amaca uygun biçimde almak, uygulamak ve uygulatmaklayükümlüdürler.
Görüldüğü üzere iş sağlığı ve güvenliğinde kusur, işvereninkendisi için getirilen yükümlülüklere aykırı davranmasını ifade eder. Ancak bukusurlu davranışın yaratacağı hukuksal sonuçlar, iş salığı ve güvenliğimevzuatında değil, genel hüküm niteliği taşıyan Borçlar Kanunu’ndadüzenlenmektedir. Dolayısıyla sorumluluğun hukuksal temeli ve niteliği, anılanKanun’daki kural, yani kusura dayalı sorumluluktur (Levent Akın, İş KazasındanDoğan Tazminat Davalarında İşveren Kusurunun Belirlenmesinde Ölçüt, ÇimentoEndüstrisi İşverenleri Sendikası, Cilt 27, Sayı 6, Kasım 2013, s.36 vd).
Kusur sorumluluğunda işvereni kusurlu kılan ve tazminatödeme yükümlülüğü altına sokan, hizmet akdi veya kanunların kendisine yüklediğiborçları kusuruyla (kasten veya ihmalen yerine getirmemesidir. İşverenin bukusurlu hareketinin değerlendirilmesinde içinde bulunduğu özel durum dikkatealınamayacak, değerlendirme objektif bir ölçüye göre yapılacaktır.Kaldırılıncaya kadar İş Kanunu’nun 77. maddesi, onun ardından yürürlüğe giren6356 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4 ve 5. maddeleri ile buna uygunolarak çıkarılan iş güvenliği yönetmeliklerinin hükümleri, işverenin kusurunuobjektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Mevzuatta yer alan işgüvenliği mevzuatına uyulmaması, işverenin kusurlu davranışı olarak kabuledilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayanfakat teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlugörülerek oluşan zararı karşılamak zorunda kalmalıdır (Süzek S. İş GüvenliğiHukuku, Ankara, 1985, s. 245-250).
Açıklanan şekilde objektifleştirilen kusur, kusursorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, kesinlikle onu kusursuzsorumluluğa dönüştürmez. Çünkü bu yapılanmada bile işverenin sorumluluğu içinkusurun varlığı şarttır (Akın L., a.g.e., s.47).
Bu nedenlerle ve tazminat davalarının özelliği gereği İşKanunu'nun 77. maddesinin öngördüğü koşullar göz önünde tutularak ve özelliklezararlandırıcı olayın niteliğine göre, İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğininilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin, zararlandırıcı sigorta olayıyönünden alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangiönlemleri almadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelenmek suretiyleişveren ve işçi yönünden kusurun aidiyeti ve oranı, olayın meydana gelmesindeüçüncü kişinin eyleminin bulunup bulunmadığı hiçbir kuşku ve duraksamaya yervermeyecek biçimde saptanmalıdır (HGK’nun 09.10.2013 gün ve 2013/21-102 E.,2013/1456 K. sayılı kararı).
Belirtilmelidir ki, hükme esas alınacak kusur raporlarınında 4857 sayılı İş Kanunu'nun 77. ve işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatıhükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. 77. maddede anılan düzenleme,işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğindenhareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel veteknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin deişveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır. İş kazasının oluşumuna etkenkusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuathükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediğiözen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar, ayrıntılı olarakirdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
Öte yandan, Hukuk Genel Kurulu’nun 20.03.2013 gün2012/21-1121 E. 2013/386 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, illiyetbağının mücbir sebep, zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurunedenleriyle kesilmesi halinde işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkündeğildir.
Somut olayda, davalı şirkette çalışan sigortalının Irak’dabulunan işyerine giderken meydana gelen uçak kazasında öldüğü, uçağın işverentarafından temin edildiği, Irak Sivil Havacılık Dairesi Uçuş GüvenliğiDepartmanı'nın raporunda; uçakta önceden var olan bir arızanın tespitedilemediği, her hangi bir uçuş yapı hatasına veya çalışma eksikliğinerastlanılmadığı, kazanın başka bir kalkış denemesi yapılmadan alana zamanındanönce inilmek istenmesinden kaynaklandığı, pilotların uçağı riske atabilecekdurumlardan kurtulmak için eğitilmeleri gerektiğinin belirtildiğianlaşılmaktadır.
Hükme esas alınan kusur bilirkişi raporunda, uçağın havaşartları ve pilotaj hatasından düşmüş olabileceği, olayın meydana gelmesindeişverenin veya işçinin kusurunun bulunmadığı belirtilmiş ise de, anılan raporudüzenleyen bilirkişiler olayın niteliğine göre yeterli olmadığı gibi, tahminedayalı olarak düzenlenen raporda; olayın meydana gelmesini önleme yönündenişverenin alması gerekli veya alabileceği önlemlerin neler olduğu, hangiönlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyupuymadığı gibi hususlar ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle kusurunaidiyeti ve oranı ile özellikle olayın meydana gelmesinde üçüncü kişi pilotunağır kusurunun bulunup bulunmadığı hususlarının duraksamaya yer vermeyecekbiçimde saptanmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, kusur raporunun, İş Kanunu’nun77.maddesinin öngördüğü koşulları içerdiği ve hükme dayanak alınabileceknitelikte olduğu söylenemez. Bu nedenle, yetersiz rapora itibar edilerek,davalı işveren şirketin sorumlu tutulmaması usul ve yasaya aykırıdır.
Somut uyuşmazlıkta, pilotun üçüncü kişi olduğu ve pilotajhatasının da sorumluluğun tüm halleri için gerekli illiyet bağını keseceğigözetilmek suretiyle mahkemece, öncelikle maddi olguya ilişkin tüm delillertoplanarak, dinlenen tanık beyanları da gözetilmek suretiyle uçak kazasınınoluşumuna ilişkin maddi olguların eksiksiz biçimde saptanması, sorumluluğugerektiren her koşulun, kendi özelliği çerçevesinde araştırılıp irdelenmesi vesonrasında, zararlandırıcı olayın uçak kazası sonucu meydana geldiği gözetilmeksuretiyle özellikle havacılık ve uçak mühendisliği, işçi sağlığı ve işgüvenliği konularında uzmanlarından oluşturulacak üç kişilik bilirkişiheyetinden, İş Kanunu'nun 77.maddesinin öngördüğü koşullar da gözetilerekolayın niteliğine göre işverenin alması gerekli veya alabileceği önlemlerinolup olmadığı, varsa bunlardan hangi önlemleri aldığı, hangi önlemlerialmadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar belirtilerek,işverene atfedilebilecek bir kusur veya üçüncü kişi olarak pilot hatasınınbulunup bulunmadığı hususları ile, olayda mevcut ise kusurun aidiyeti veoranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde belirleneceği birrapor alınıp irdelenerek, sonucuna göre karar verilmelidir.
O halde, yetersiz kusur raporuna dayalı olarak olaydailliyet bağının kesildiğinin yöntemince kanıtlanamadığı gerekçesiyle davalıişverenin sorumluluğuna dair kararda direnilmesi isabetsizdir. Direnme kararıaçıklanan değişik gerekçe ile bozulmalıdır…”
İnceleme veDeğerlendirme:
1- Dava konusu olayda, davacıların murisi işçi, işveren (A)AŞ’nin Bağdat’taki şantiyesinde dozer operatörü olarak çalışmak üzere Adana’danBağdat’a uçarken, uçağın düşmesi ile oluşan uçak (iş) kazası sonucu hayatınıkaybetmiştir. Davada bu ölüm nedenine dayalı olarak hak sahipleri manevitazminat talep etmektedir.
2- Dava, SivilHavacılık Genel Müdürlüğü’ne ve işveren (A) AŞ’ye aleyhine açılmıştır. Yerelmahkeme, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne yönelik davada idare mahkemesiningörevli olduğunu belirtip dilekçeyi reddetse de işveren (A) AŞ. açısındantalebi (kısmen) kabul etmiştir.
3- İşveren kararı temyiz etmiş ve Yargıtay özel dairesi, SivilHavacılık Genel Müdürlüğü’ne yönelik davanın görev nedeniyle reddine ilişkinkararı isabetli bulmuştur. Buna karşın işveren (A) AŞ.’nin de sorumlututulamayacağı gerekçesiyle kararı bozmuştur.
4- Yüksek özel daireye göre olayda, uyuşmazlık kusurubulunmasa bile işverenin tazminattan sorumlu tutulmasının mümkün olupolmadığına ilişkindir. Daireye göre Yargıtay'ın önceki kararlarında dabenimsediği bir görüşe göre, işverenin bu açıdan sorumluluğu kusuradayanmaktadır. Ancak bu yapı, sanayiinin gelişmesi, kullanılan teknik vemotorlu araçların her geçen gün daha fazla artması, önüne geçilmesi olanağıbulunmayan tehlikelerin ortaya çıkması karşısında yetersiz görülmüştür. Osebeple kusurlu sorumluluk yerini, kusursuz sorumluluğun bir türü olan tehlikesorumluluğu kavramına bırakmıştır.
Özel daire kararında hükme esas alınan kusur bilirkişiraporuna dayanmaktadır. Bilirkişi raporunda uçağın hava şartları ve pilotajhatasından düşmüş olabileceğinin vurgulandığına, işverenin kusurununbulunmadığına, kendisinden beklenen özeni gereği gibi yerine getirdiğine,kazanın meydana gelmemesi için alacağı bir önlemin bulunmadığına işaretedildiğine dikkat çekmektedir. Olaydaki pilotaj hatasının kusursuz sorumluluktaaranan illiyet bağını kesebileceğinin göz ardı edildiğini, o sebeple davanınreddedilmesi gerektiğini, işverenin sorumlu tutulmasının bozma nedeni olacağınıbelirtmiştir. Yani özel daire olayda illiyetin kesildiğini, işverenin alacağıbir önlemin bulunmadığı gerekçesiyle sorumlu olamayacağını belirtmektedir.
5- Özel dairenin oy çokluğu ile verdiği bu bozma kararınakarşı yerel mahkeme direnmiş ve konu Hukuk Genel Kurulunun önüne gelmiştir.
6- Hukuk Genel Kurulu yerel mahkemenin direnme kararınıbozmuştur. Yani yerel mahkeme işvereni sorumlu tutmuş, özel daire işvereninsorumlu tutulamayacağına karar vermiş, yerel mahkeme direnmiş, direnme kararıkonuyu ele alan HGK tarafından bozulmuştur. Ancak genel kurul, görüşüne dayanakolarak esasen, illiyet bağının kesildiğinin tam olarak kanıtlanamadığınıgöstermiştir. Diğer bir deyişle Hukuk Genel Kurulu, bilirkişi raporunu yeterligörmemiş, burada yer alan değerlendirmelerin illiyet bağının kesildiğini tamolarak göstermediğini, o sebeple bu alanda uzman bir heyetten rapor alınmasıgerektiğine hükmetmiştir.
7- Genel Kurulun kararı, sıradan bir eksik inceleme gerekçesinedayanan bozma olarak görülmemelidir. Karar, işverenlerin sorumluluğunda önemlibir dönemeç niteliğindedir. Hukuk Genel Kurulu kararının bozma gerekçesinde yerverdiği şu ifade son derece önemlidir; “İşKanunu'nun 77.maddesinin öngördüğü koşullar da gözetilerek olayın niteliğinegöre işverenin alması gerekli veya alabileceği önlemlerin olup olmadığı, varsabunlardan hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlereişçinin uyup uymadığı gibi hususlar belirtilerek, işverene atfedilebilecek birkusur veya üçüncü kişi olarak pilot hatasının bulunup bulunmadığı hususları ile,olayda mevcut ise kusurun aidiyeti ve oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yervermeyecek biçimde belirleneceği bir rapor alınıp irdelenerek, sonucuna görekarar verilmelidir.”
Söz konusu değerlendirme, yüksek mahkemenin işvereninsorumluluğunda bundan böyle kusur sorumluluğunu uygulayacağını açıkçagöstermiştir. Her ne kadar daha önce de işverenin sorumluluğunu kusura dayandırankararlar verilmiş olsa da bu olayda, işverenin sorumluluğunun irdelendiği olaybir uçak kazasıdır. Yani zarar, tehlike sorumluluğu kapsamına giren bir faaliyetalanında gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, bu tür bir sorumluluğun söz konusuolduğu olaylarda, kusur araştırmasına girilmeden, salt uygun illiyet bağınınvarlığı ile havayolu şirketinin sorumluluğuna gidilebilmektedir. Ancak GenelKurul, olayın gerçekleşmesinde işverenin de kusurlu olabileceğine hükmetmiştir.
8- Bu noktada, genel olarak kusur değerlendirmesine kısacadeğinmekte yarar görüyoruz. Kusur sorumluluğunda işvereni kurumca karşılanmayanzararlar için tazminat ödeme yükümlülüğü altına sokan, diğer deyişle onukusurlu yapan, hizmet akdi veya kanunların kendine yüklediği borçları kasten yada ihmalen yerine getirmemesidir. İşverenin bu kusurlu hareketinindeğerlendirmesinde içinde bulunduğu özel durum dikkate alınmayacak, değerlendirmeobjektif bir ölçüye göre yapılacaktır. Yani gerekli dikkat ve özenin gösterilipgösterilmediği, işverenin kişisel bilgi ve niteliklerine göre değil, aynıdurumdaki dikkatli, makul ve sorumluluk duygusu taşıyan bir insanın harekettarzına göre belirlenecektir. Böylece her somut olayda işverenin irade ve zekagücü, yetenekleri, fiziki nitelikleri ve bilgisine göre hukuka aykırı sonucuönleyip önleyemeyeceği hesaba katılmaksızın, sorumluluk objektif bir ölçüyegöre tayin edilecektir. İşveren, kişisel niteliklerindeki eksiklikler sebebiyleahlaken kınanabilir durumda olmasa bile, ölçü olarak alınan makul ve dikkatliinsan tipinin aynı durumda göstereceği davranışı göstermemişse hukuken sorumlututulacaktır. Kusuru objektifleştiren bu uygulama, işverenleri işyerindedikkatli bir işveren gibi davranmaya itecek olması nedeniyle iş kazalarınınönlenmesinde de büyük önem taşır. Ayrıca işverenin mali nedenleri ileri sürereksorumluluktan kurtulmasını da engeller. Çünkü işverenden iş güvenliğiönlemlerinin alınması konusunda benzer işyerlerini kuran aynı kategoridekiişverenlerin göstereceği özen beklenmektedir. Dolayısıyla işverenin, malidurumunun yetersizliğini ileri sürerek önlemleri almaktan ve sorumluluktankaçınabilmesi mümkün değildir (Sarper Süzek, İş Güvenliği Hukuku, Ankara 1985,243 vd.). Bu anlayış çerçevesinde yapılandırılan kusur, objektifleştirilmişolsa da, kusursuz sorumluluk halini almamakta, kusurun varlığını aramayısürdürmektedir.
9- Hukuk Genel Kurulu’nun dava konusu olaydaki yaklaşımındasalt nedensellik bağına yönelik araştırma yaptırmaması önemlidir. Zira kararda,alınması gereken yeni bilirkişi raporunun, sadece nedensellik bağının analizineyönelik olduğu söylenmekle yetinilseydi, yüksek mahkemenin yaklaşımınınkusursuz sorumluluk yönünde olduğu izlenimi doğabilirdi. Zira kararda da dilegetirildiği gibi, kusursuz sorumluluk halinde dahi uygun nedensellik bağışarttır. Oysa HGK olayda, işverenin alması gerekli veya alabileceği önlemlerinolup olmadığının, varsa bunlardan hangi önlemlerin alındığını, hangi önlemlerinalınmadığının, işverene atfedilebilecek bir kusur bulunup bulunmadığının,bulunuyorsa ne oranda olduğunun tespit edilmesini gerekli görmektedir. Yani tamanlamıyla kusur incelemesi yaptırmakta, işverenin kazada kusurunun olupolmadığını aramaktadır.
10- Kararda, olaydaki nedensellik bağının kesilmiş olupolmadığının net olarak tespiti istenmektedir. O sebeple bu noktada uygunnedensellik bağını kesen etkenler hakkında kısa bir açıklama yapmakta yarargörüyoruz.
İşverenin yürüttüğü işile kaza arasında uygun nedensellik bağının kurulabildiği hallerde varlığındansöz edilebilen işverenin sorumluluğu, bu nedensellik bağının kurulamadığı ya dakesildiği hallerde ortadan kalkar. Bu halde kazalanan işçi, bireysel iş hukukuanlamında iş kazasının oluşmaması nedeniyle sadece sigorta yardımlarındanyararlanmakla yetinir, işveren aleyhine maddi tazminat davası açamaz.
Uygun nedensellikbağını kesen nedenlerden ilki kazalanan işçinin kusurunun ağırlığıdır. Bunagöre işçi kendi davranışı sonucunda iş kazasına uğradıysa ve anılan davranışıkazanın iş ile olan nedensellik bağını ortadan kaldırıyorsa işvereninsorumluluğuna gidilemez. Sözü edilen sonucun doğabilmesi, işçinin eyleminin işile kaza arasındaki uygun nedensellik bağını ikinci plana itebilecek yoğunluğaulaşmasına bağlıdır (Haluk Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku, 81). Nedensellikbağının kesilmesi için kusur derecesinin kasıt düzeyine ulaşması şart değildir.Yüksek mahkeme içtihatlarında da vurgulandığı üzere, mağdurun ağır ihmali denedenselliği kesebilir. Böyle bir olayda yapılan değerlendirme de bu yöndedir,“…işverenin iş kazası sonucu meydana gelen zararlar nedeniyle hukukisorumluluğu, yasa ve içtihatlarla belirlenmiş olan ayrık haller dışında ilkeolarak iş akdinden doğan işçiyi gözetme ( koruma ) borcuna aykırılıktankaynaklanan kusura dayalı sorumluluk olup işçinin ya da üçüncü kişinin tamkusurlu olduğu hallerde ise sorumluluğun koşullarından olan zararlandırıcıeylemle sonuç arasındaki nedensellik bağı (nedensellik bağı) kesildiğindenişverenin sorumluğu söz konusu olamaz. Somut olayda sigortalının iş kazasında%100 oranında kusurlu olduğu kabul edildiği halde nedensellik bağının kesildiğigiderek işverenin davacıların iş kazası sonucu oluşan manevi zararından sorumlututulamayacağı düşünülmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul veyasaya aykırı olup kabul şekli bakımından bozma nedenidir.” (Yarg.21HD. 12.2.2007, 2006–19242/ 2007–1779.Yarg.9HD.8.12.1994, 13119/17380, Çimento İşveren Dergisi, Mart 1995, s.26). Yoğunlukları uygun nedensellikbağını kesebilecek düzeyde bulunmayan kusur dereceleri ise sadece işverenceödenecek maddi ya da destekten yoksun kalma tazminatlarında indirim nedeniolabilir.
Üçüncü kişinin kusurludavranışı, işverenin iş kazasından doğan sorumluluğunu ortadan kaldıransebeplerin ikincisidir. Üçüncü kişi, işverenin bir başka işçisi ya da işverenlebağlantısı olmayan diğer bir şahıs olabilir. Dava konusu olaydaki pilot da, bukapsamda ele alınmıştır. Bu gibi kimselerin davranışlarının uygun nedensellikbağını kesebilmesi ve işvereni sorumluluktan kurtarabilmesi belirli biryoğunluğa ulaşmalarına bağlıdır. Aksi halde işçi karşısındaki sorumlulukişveren ya da istihdam eden sıfatıyla devam eder. Yargıtaya göre, istihdamedenin sorumluluğu için kendisinin veya çalıştırdığı kişinin kusuru söz konusudeğildir. Buradaki sorumluluk özen ve gözetim ödevinin objektif olarak yerinegetirilmemesinden kaynaklanan kusura dayanmayan bir sorumluluktur. Ne var kiistihdam edenin sorumluluğu için, istihdam edenle istihdam olunan arasındakiçalışma ve bağımlılık ilişkisinin bulunması, zararın hizmetin ifası sırasındave hizmetle ilgili olarak oluşması, eylemin hukuka aykırı olması ve eylem ilezarar arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir. (Yarg.21HD.25.3.1997, 2108/2195). Yargıtayın bu karardan daanlaşılacağı üzere, istihdam eden sıfatıyla sorumlulukta kazanın hizmeti ifaederken gerçekleşmesi yeterli olmaz. Bunun yanında, yürütülen faaliyetle zarararasında uygun nedensellik bağının varlığı da aranır. Dolayısıyla anılannedensellik bağının bir başka işçi ya da üçüncü kişi tarafından kesilmesihalinde işveren, kazalanan işçiye karşı sorumluluktan kurtulur. Nitekim Yüksekmahkemenin önüne gelen bir olayda işverene ait araçta seyreden işçi, karşı yöndengelen bir başka araçla çarpışma sonucunda sakatlanmıştır. Kazanın oluşumundakarşı yönden gelen araç sürücüsünün %100 oranında kusurlu bulunması nedeniyle,sakatlanma ile yürütülen iş (eylem) arasındaki nedensellik bağının kesildiğinehükmeden Yargıtay, işverenin istihdam eden sıfatıyla dahi sorumlututulamayacağına karar vermiştir (Yarg.21HD.29.4.1997,1683/2810).
Üçüncü kişinin kusurdurumunun işle kaza arasındaki uygun nedensellik bağını kesebilmesi için kasıtdüzeyine ulaşması gerekmez. Nitekim bu tür bir olayda sigortalı, işverene ait bir araçla seyrederken, karşıtaraftan gelen bir başka araçla çarpışma sonucu ölmüştür. Kazada diğer araçsürücüsünün kastı bulunmamaktadır. Fakat %100 kusurlu görülen eylemi ilekazanın işle olan uygun nedensellik bağını kesmesi, işvereni sorumluluktankurtarmıştır, (Yarg.9HD.9.11.1989, 6519/9660, Tühis. C.II, s.177). Dolayısıyla daha alt derecedekikusurlu hareketlerin de aynı sonucu doğurabilmeleri mümkün olmalıdır. Buradaönemli olan üçüncü kişinin kusurunun derecesinden çok, fiilinin ortayaçıkardığı zararın büyüklüğüdür.
İşverenin sorumluluğunukaldıran sebeplerden sonuncusu mücbir sebeptir. Kazalanan işçinin ve üçüncükişinin kusurunun nedenselliği kestiği hallerde olduğu gibi burada da işvereninsorumlu tutulması adalet ve hakkaniyete aykırı görülür. Yasal bir tanımınarastlanmayan bu kavram, kanunlarımızda çok değişik şekillerde ifade edilir.Fakat anılan kavramın unsurları konusunda, doktrinde ve uygulamada bir uzlaşmabulanmaktadır. Genel bir tanımlama yapılacak olursa mücbir sebep, dışkuvvetlerin sonucu olan, borçlunun işletmesiyle bağlantısı bulunmayan, öncedengörülmeyen, kaçınılmaz ve mutlak surette borcun ifasını engelleyen, bunun doğalbir sonucu olarak onu sorumluluktan kurtaran olaydır (William Swadling, The Judicial Construction of Force MajeureClauses, Force Majeure and Frustration of Contract, London 1991, p.20.). Kavrama verilen anlam büyük ölçüde netleşse de, onun işvereninsorumluluğuna etkisi konusunda tereddütler bulunmaktadır. Zira uygun nedensellikbağının kesilmesi ile sorumluluğun doğma ihtimali kalmasa da, yüksek mahkemeninönceki uygulamalarında bunun aksine kararları bulunmaktadır. Yargıtay,kaçınılmaz olay olarak nitelendirdiği çeşitli kazalarda kusuru bulunmamasınarağmen bir ölçüde de olsa işvereni sorumlu tutmuştur. Yüksek mahkemeye göreböyle bir durumda işçinin zararın tümüyle baş başa bırakılması insani vetoplumsal düşünceyi rahatsız eder. O nedenle işçinin emeğinden yararlananişverenin de hakkaniyet ölçüsünde anılan zarara katılması gerekir. Her ne kadarbu durum tehlikenin işyeri ve işin niteliği ile ilgili olması hali ilesınırlanmışsa da, işverenin sorumluluğunda belirgin bir genişlemeye sebepolduğu açıktır. Çünkü işveren, işiyle ilgili olsa bile sorumlu tutulmamasıgereken kazalardan, salt hakkaniyet öyle gerektirdiği için sorumlu tutulmuştur(Bu konudaki tartışmalar için bkz. Levent Akın, İş Kazasından Doğan MaddiTazminat, Ankara 2001, 89 vd). Yargıtayın hakkaniyet aykırılık olacağıkaygısına dayalı geliştirdiği ve sürdürdüğü bu yaklaşımı, Hukuk Genel Kurulununbaştaki yeni kararı sonrasında sürdürebilmesi oldukça güçleşmiştir. Zira kusurve uygun nedensellik kavramlarını esas alan bir sorumluluk yapısında, bu türbir yaklaşımı rasyonel karşılamak mümkün olmaz.
11- HukukGenel Kurulunun kararına konu olayda sergilediği kusuru esas alan yeniyaklaşım, benzer bir olayda daha önce çok daha farklı bir değerlendirmeye tabitutulmuştur. Söz konusu olayda da görevli olarak gönderildiği yere uçakla gidenişçi, bindiği uçağın düşmesi sonucu yaşamını yitirmiştir. Kazada işvereninsorumluluğunu kabul eden yüksek mahkeme, kararında şu gerekçelere yervermiştir: ” İşverenin iş kazasından sorumluluğu akdi sorumluluğa dayansa datehlike (risk) nazariyesine dayalı kusursuz sorumluluğu da içermektedir. Ziraişveren iş akdiyle işçisini iş ve işyeri tehlikelerine karşı korumayı taahhütettiği gibi, çağın gelişmiş teknolojisinin yarattığı, fakat önlenmesi mümkünolmayan tehlikelerden doğacak zararları da taahhüt etmiş sayılır. Üçüncükişinin davranışı sonucu meydana gelen tehlikeleri de bu tehlike kavramı içindedüşünmek icabeder. Bu hususlar hizmet sözleşmesinde açıkça gösterilmiş olmasabile, niteliği itibarıyla akdin içeriğinde var demektir. Hizmet sözleşmesininbu kapsamı ve niteliği işverenin sorumluluğu açısından uygun sebep-sonuçbağlantısının kabulü için yeterlidir...”. (Yarg.9HD.29.12.1981,11284/15904, Tekstil İşveren Dergisi, Eylül 1982, s.20; Can Tuncay, İHU SSK. 11(No.2)).
Daha önceki birçalışmamızda ele aldığımız yüksek mahkemenin bu eski kararına katılmadığımızıbelirtmiştik. O değerlendirmemizde de dile getirdiğimiz gibi, ortaya çıkan biriş kazasından işverenin sorumlu tutulabilmesi için bu kazanın yürütülen iş ilenedensellik bağı içinde bulunması gerekir. Çünkü uygun nedensellik bağı kusursuzsorumluluk hallerinde dahi aranır. İşverenin kusursuz sorumlu sayılması veteknolojinin gerektirdiği her türlü önlemi almak zorunda bulunması da bu sonucudeğiştirmemelidir. Nitekim Yargıtayın, tehlikesorumluluğu için olayla nedensellik bağının kurulabilmesinin zorunlu olduğunu,işyerine özgü tehlike ile meydana gelen sonuç arasında nedensellik bağı mevcutdeğilse işverenin olaydan sorumlu tutulamayacağını belirttiği kararlarıbulunmaktadır (Yarg.9HD.5.3.1987, 2181/2655). Ayrıca yürütülen işin işyerinde görülmesi de zorunludeğildir. İşin uzantısı olarak görülecek faaliyetler sırasında gerçekleşenkazaların da yürütülen iş ile nedensellik bağı içinde bulunduğu kabuledilmelidir. Bu durumda eski içtihada konu olayda ortaya çıkan kaza ileyürütülen iş arasında nedensellik bağı bulunduğu söylenebilir. Ancak yine aynıolayda üçüncü kişinin (havayolu şirketinin) uygun nedensellik bağınıkesebilecek yoğunlukta bir eylemiyle karşılaşılmaktadır. Böyle bir halde uygunnedensellik bağının kesildiğinden söz edilebilir. Dolayısıyla kaza, işçiningörevli olarak başka bir yere gönderilmesi sırasında gerçekleşmiş olmasınedeniyle 5510 sayılı yasa kapsamında iş kazası sayılabilse de, bireysel işhukuku (tazminat sorumluluğu) anlamında iş kazası olarak nitelendirilerek biryapıda değildir.
12-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bu çalışmamızda ele aldığımız kararı, işvereninsorumluluğuna yaklaşım bağlamında, geçmiş uygulamasını yani “tehlike (risk)nazariyesine dayalı kusursuz sorumluluğu” anlayışını terk ettiğini net olarakortaya koysa da, nedensellik bağı konusundaki hassasiyetini sürdürdüğügörülmektedir.
Bununla birlikte, Hukuk Genel Kurulu kararındaki talimat doğrultusundayapılacak uzman bilirkişi incelemesinde, işverenin kusurlu olmaması ya da zararile kusurlu eylemi arasındaki uygun nedenselliğin, üçüncü kişinin(pilot/havayolu şirketi) davranışı ile kesilmiş olabilmesi de mümkündür. Ancakbu durum, eski uygulamadan farklı olarak, yukarıda işaret ettiğimiz bakışaçısındaki önemli değişimi ortadan kaldırmaz. Kazaya neden olan tehlikesorumluluğuna neden olan bir faaliyet de olsa, artık, işverenin sorumluluğukusura dayanan bir sorumluluk olarak görülmektedir. Uygun nedensellik bağınınvarlığında dahi işveren, ortaya çıkan zararda kusurlu ise sorumlu tutulacaktır.Hatta yerel mahkemece yapılması istenen bilirkişi incelemesinde, işvereneatfedilebilecek kusurun oranının da hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecekbiçimde belirlenmesinin istemesi, bizleri, işverenin bu olaydaki hukukisorumluluğunun kusuruyla orantılı olarak belirleneceği sonucuna da ulaştırmaktadır.