Manevi Tazminat Taleplerinde Ağır Bedensel Zarar Koşulu
Manevi Tazminat Taleplerinde Ağır Bedensel Zarar Koşulu
Prof. Dr. LeventAKIN
AnkaraÜniversitesi Hukuk Fakültesi
__________________________________________________________
İş kazalarınınsebep olduğu zararlar daha ziyade işçiler açısından gündeme gelse de, zarargören işçi yakınlarının manevi tazminat talepleri de sık sık yargı önünetaşınmaktadır. Bu konuya ne şekilde yaklaşılması gerektiği, söz konusutaleplerin hangi koşullarda kabul edileceği uzun yıllar Yargıtay’ı meşguletmiştir. Yüksek mahkemenin konuya ilişkin görüşünde zaman içinde değişiklikolmuştur. Dairenin son uygulamasına ilişkin kararlarından birinde yaptığıdeğerlendirmeler şunlardır:
“ Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğanmaddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda;ilamda yazılı nedenlerle, 20.000 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziylebirlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içindetemyizen incelenmesi davalılardan (A) ve (B) vekilince istenilmesi… üzerine, dosyaincelenerek… işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıda karar tespit edildi.
KARAR
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmündayandığı gerektirici sebeplere göre, davalılar (A) ve (B) vekilinin aşağıdakibendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine.
2-Dava 25.04.2006 tarihinde meydana gelen iş kazasısonucu % 37,00 oranında sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının eş veçocuklarının manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece; davacı eş çocukların manevi tazminat istemininkısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davalılar (A) ve (B)vekilince temyiz edilmiştir.
Borçlar Kanununun 47. maddesine göre manevitazminat isteme hakkı doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan kişiyeaittir. Yansıma yoluyla aynı eylem nedeniyle manevi üzüntü duyanlar manevitazminat isteyemezler. Hal böyle olunca doğrudan doğruya cismani zarara maruzkalanın yalnızca maddi sağlık bütünlüğü ihlal edilen kişi ile sınırlı olupolmadığının tartışılması gerekir. Cismani zarar kavramına (B.K. 46 ve 47)ruhsal bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiğibu maddelerde sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil ruhsal ve sinirselbütünlüğünde korunduğu doktrinde ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir.Öyleyse, bir kişinin cismani zarara uğraması sonucunda, onun (ana, baba, karı,koca ve çocuklar gibi) çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle ruhsalve sinirsel sağlık bütünlüğünün ağırşekilde bozulmuşsa onlarında manevi tazminat isteyebilecekleri kabuledilmelidir. Bu durumda olanların zararları ile haksız eylem arasında uygunilliyet bağı mevcut olduğundan, yansıma yoluyla değil, doğrudan zarara maruzkalma söz konusudur. Kaza sonucu ağır yaralanan ve 2 kez ameliyata rağmeniyileşmeyen çocuklarının durumu sebebiyle ruhsal bütünlüğü bozulan anne vebabanın (H.G.K. 26.4.1995 gün ve 1995/11-122, 1995/430) ve haksız eylem sonucuağır yaralanan ve iktidarsız kalan kocanın karısının manevi tazminatisteyebileceklerine (H.G.K. 23.9.1987 gün ve 1987/9-183 1987/655) ilişkinYargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları aynı esaslara dayanmaktadır.
Öte yandan 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girenTBK’nun 56/2 maddesinde de “….Ağır bedensel zarar .... hâlinde, zarar görenin… yakınlarına da manevî tazminat olarak uygun birmiktar paranın ödenmesine karar verilebileceği.” düzenlenmiştir.
Somut olayda, olay tarihinde 32 yaşında olan, geçirdiği iş kazasında kafa travmasını bağlı olarak % 37 oranındasürekli işgücü kaybına uğrayan sigortalının, özellikle dosyada bulunan vegünlük yaşam içerisindeki aktivitelerine ilişkin resimler dikkate alındığında,ağır bedensel zarara uğramadığı giderek bu zarar nedeniyle eşi ve çocuklarıolan davacıların manevi tazminata hak kazanmadıklarının kabulü ile bu yöndekidavanın reddi yerine yazılı şekilde kısmen kabulü hatalı olmuştur.
O halde, davalılar… vekilinin bu yönleri amaçlayantemyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır… Hükmün yukarıdaaçıklanan nedenlerle bozulmasına… oybirliğiyle karar verildi.” [1]
İNCELEME VEDEĞERLENDİRME
1-Dava konusu olayda işçiiş kazası geçirmiş ve % 37 oranında sürekli iş göremezliğe uğramıştır.Kazalanan işçinin eş ve çocukları, bu kaza nedeniyle uğradıkları manevizararlarının giderilmesi amacıyla manevi tazminat talep etmektedirler.
2-Yerel mahkeme, davacı eş çocukların manevi tazminat isteminin kısmen kabulünekarar verilmiştir.
3-Yüksek özel daire, yerel mahkemenin kararını bozmuştur. Daireye göre,olayda, 32 yaşındaki işçinin geçirdiğiiş kazasında kafa travmasını bağlı olarak % 37 oranında sürekli işgücü kaybınauğramış olması, ağır bedensel zararsayılamaz. O sebeple bu zarar nedeniyle eşi ve çocukları olan davacılarınmanevi tazminata hak kazandıkları kabul edilemez.
4-Yargıtayın kazalanan işçi yakınlarının manevi tazminat taleplerini “ağırbedensel zarar” ın varlığına bağlı kılan bu yaklaşımı, uzun yıllardır devametmektedir. Gerçekten de konuya ilişkin benzer olaylarda daha önce de bu yöndedeğerlendirmeler yapılmıştır. Bunlardan birinde yer verilen değerlendirmelerşunlardır; “Gerçekten Borçlar Kanununun 47.maddesine göremanevi tazminat isteme hakkı doğrudan doğruya cismani zarara uğrayan kişiyeaittir. Yansıma yoluyla aynı eylem nedeniyle manevi üzüntü duyanlar manevitazminat isteyemezler. Ancak cismani zarar kavramına (BK.46 ve 47) ruhsalbütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiği bumaddelerde sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil ruhsal ve sinirselbütünlüğünde korunduğu öğretide ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir.Öyleyse bir kişinin cismani zarara uğraması durumunda, onun (ana, baba, karı,koca gibi) çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle ruhsal ve sinirselsağlık bütünlüğünü ağır şekilde bozulmuşsa (örneğin eyleme uğrayan yakın kişi%100 iş göremez duruma gelmişse) onların da manevi tazminat isteyebileceklerikabul edilmelidir. Bu durumda olanların zararları ile haksız eylem arasındauygun illiyet bağı mevcut olduğundan yansıma yoluyla değil, doğrudan zararauğrama söz konusudur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.4.1995 gün ve1995/11-122, 1995/430; 23.9.1987 gün ve 1987/9-183, 1987/655 sayılı kararlarıda aynı esaslara dayanmaktadır. Somut olayda, 10.1.1995 tarihinde 17 yaşındaolan davacının kızı AD’nin geçirdiği iş kazası sonucu sol elinin bilekten kopmasısuretiyle %35.2 oranında iş göremezliğe uğradığı dosyadaki bilgi ve belgelerdenanlaşılmaktadır. İş göremezlik oranı ve diğer kanıtlara göre Ayşegül ağır bircismani zarara uğramamıştır. Hal böyle olunca davacı babanın ruhsal ve sinirselsağlık bütünlüğünün ağır bir şekilde bozulduğunu söylemek mümkün değildir.Açıklanan maddi ve hukuki olgular nedeniyle olayda uygun illiyet ve hukukaaykırılık bağı koşulları oluşmadığından, baba S’nin manevi tazminat istemininreddi gerekirken kabulü usul ve yasaya aykırıdır.”[2]Bir diğer kararda ise yukarıdaki içtihatta ileri sürülen gerekçelerin ardındanşu ifadelere yer verilmiştir: “Somut olayda… tarihinde 16 yaşında olan davacıH’in geçirdiği iş kazası sonucu sağ kolunun koptuğu 45 gün iş ve gücünden kalırşekilde ve %25.2 oranında iş göremezliğe uğradığı dosyadaki bilgi vebelgelerden anlaşılmaktadır. İş göremezlik oranı ve diğer kanıtlara göre H,ağır bir cismani zarara uğramıştır. Hal böyle olunca davacılar C, S ve S’ınruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğünün ağır bir şekilde bozulduğunu söylemekmümkün değildir.”[3]
5- Kazalananişçinin yakınlarının manevi tazminat taleplerinin hukuki temeli konusundaöğretide çeşitli görüşler ileri sürülmüştür[4].İnceleme konumuza doğrudan etkisi olmayacağı ve konunun esasından uzaklaşmamızaneden olabileceği kaygısıyla bu tartışmalara burada yer vermeyeceğiz. Ancakmevcut durumun tespitini sağlayabilmek için Yargısal uygulamada kazalanansigortalının yakınlarının uğradıklarımanevi zararın, yansıma suretiyle değil doğrudan oluştuğu kabul edilmektedir.Yargıtaya göre, eğer bir kimsenin cismanizarara maruz kalması sonucunda, onun çok yakınlarından birinin de (ana, baba, karı, koca gibi) aynıeylem nedeniyle hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır şekilde haleldar olmuşsa onlar da manevi tazminat talepedebilirler. Çünkü bu durumda uygun illiyet bağı vardır ve normun korumaamacı içinde bulunduklarının kabulü gerekiryansıma değil doğrudan doğruya zarara uğramasöz konusudur[5].
6- Yüksek mahkemenin “ağır bedensel zarar” ölçütü, uygulandığı dönemde yasal bir temeledayalı olmayıp, içtihatlarla geliştirilmiştir. O sebeple söz konusu ölçüt,rakamsal bir değerlendirme olsa da ancak kararlarda karşılaşılan örneklerebakılarak anlam kazanmaktadır. Yargıtay’ın 4.paragrfta yer verdiğmiz içeriklikararları bu anlamda önemli bir anlam taşımaktadır. Zira kararda “ağır bedenselzarar” dan ne anlaşılması gerektiği ortaya konulmuştur. Buna göre ruhsalve sinirsel sağlık bütünlüğünü ağır şekilde bozulmuş olması için eyleme uğrayanyakın kişinin %100 iş göremez duruma gelmiş olması gerekir.
Yüksek mahkemeninbu yaklaşımı, 2002 yılı Milli Komite toplantısında tarafımızdan eleştirilmiş vebu rakamın çok yüksek olduğu dile getirilmişti[6].Tebliğimiz de de işaret ettiğimiz üzere, “…Yüksek Mahkemenin istikrarlı olarak2002 yılında da sürdürdüğü içtihatlarında, ölümle sonuçlanmamış olaylarda işçiyakınlarının manevi tazminat talep hakları güçleştirilmiştir. Zira anılaniçtihatlarda, işçinin yakınlarının manevi tazminat talep edebilmeleri için birbaşka şartın daha arandığı görülmektedir. Gerçekten de içtihatların hemenhepsinde şu ifadeye özenle yer verilmektedir: “yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle ruhsal ve sinirselsağlık bütünlüğünü ağır şekilde bozulmuşsa (örneğin eyleme uğrayan yakın kişi%100 iş göremez duruma gelmişse) onların da manevi tazminat isteyebileceklerikabul edilmelidir”. Kanımızca, kazalanan işçilerin yakınlarının manevitazminat talep edebilmeleri için işçinin iş göremezliğinin %100 noktasına (yada bazı kararlarda belirtildiği gibi %99 oranına) ulaşmasına gerek duyulmasıağır bir şart olmuştur. Nitekim yukarıdaki içitihatlara yansıyan olaylarlakarşılaşan bir anne-babanın veya eşin, eli ya da kolu kopmuş olan çocuğununyahut eşinin bu durumundan manevi zarar görmediğini söyleyebilmek güçtür. Sözüedilen olaylarda oluşan iş göremezliğin ilk olayda %35.2, ikincisinde ise %25.2olması, manevi zararın hiç oluşmadığı şeklinde değerlendirilmemelidir. Şayetbir sınırlandırma getirilmek isteniyorsa onun yerine, bu gibi olaylardakimanevi zararın, %100 iş göremez olmuş işçinin yakınlarınınkine oranla daha azolması gerektiğinin belirtilmesi ile yetinilmeli ve buna uygun tazminatlarahükmedilmelidir. Aksi halde bu kimseler, 47.madde ile getirilen normun korumaamacı dışına itilmiş olacaklardır…”
7- Söz konusuçalışma ve değerlendirmelerimiz ardından, daire kararlarında belirgin biryumuşama olduğu görülmüştür. Örneğin 2003 yılında verilen bir kararda[7] %81 oranındaki iş göremezlik manevi tazminat talebi için yeterli görülürken,2008 yılında % 43’lük iş göremezlik dahi işçi yakınlarının manevi tazminattalepleri için uygun görülmüştür[8]. Birkararda ise, yaşamsal tehlike geçirip %13 oranında işgöremez hale gelen işçinin anne ve babası lehine, aile birliği içindekorunması gereken bağlılığın zarar gördüğü gerekçesiyle manevi tazminata hükmedilmiştir[9].
8- Asılında konuyailişkin kararlar incelendiğinde, rakamsal değerlendirmeler bir kenarabırakılırsa Yargıtayın, kazalanan sigortalı yakınlarının tazminat taleplerinesıcak yaklaştığı görülmektedir.
Gerçekten de HukukGenel Kurulunun 1982 yılında vermiş olduğu bir kararda, işçinin uğradığı işgöremezlik oranına değinmeden, olaya ve yakınlık ilişkisine bakılarak sonucaulaşılmıştır. Karara göre, “…Manevitazminat isteme hakkı, (Eski) Borçlar Kanununun 47. maddesine göre cismani zarara duçar olan kimseye ya da ölüm halindeölünün ailesine düşer. Çünkü bu hak kişiye sıkı surette bağlıhaklardandır. Yakın olma, beden zararına uğrayanın ailesinden bulunmak, birkimseye bu yolda bir hak sağlamaz. Çünkü haksız eylem çocuğa karşı işlenmiştir.Ve baba bu haksız eyleme göre üçüncü kişi durumundadır. Bu tür olaylardagenellikle babanın ve ananın az ya da çok bir üzüntü ve acı duyacağıkuşkusuzdur. Ancak, mücerret böyle bir eylem ve ızdırap için baba ve anaya manevi tazminat hükmedilmesine tazminat hukukukuralları engeldir. Çünkü beden bütünlüğü ihlal edilen yakınlarınınmanevi tazminat dilekçelerinin benimsenebilmesi için yaralama olayı nedeniyle gerçekten kişisel yararları hakları doğrudan doğruya ağırbiçiminde haleldar olmasına bu yüzden büyük üzüntüye uğramış olmalarına bağlıdır.Diğer bir deyimle çocuğa karşı işlenmiş olan haksız eylem, aynı zamanda cismani tamamiyeti ihlal edilen kişininyakınlarının da doğrudan doğruya zarara uğramalarına neden olmuşsa o takdirde yakınların da manevi tazminatistemeleri mümkündür.Çünkü bu takdirde eylemle uygun neden sonuç bağı var demektir. Gözünükaybeden çocuğun babasının da ruh varlığında böyle bir olayın bir sarsıntı doğuracağıve bunun bütün hayatı boyunca devam edeceği kuşkusuzdur bu nedenlerle babayararına manevi zarar takdir edilmemiş olması bozmayı gerektirir…”[10]
Söz konusudeğerlendirmenin günümüzdeki yargısal yaklaşımı ilgilendiren yanı, öleninailesinin tazminat talebinin, kişisel haklarının doğrudan ağır biçiminde haleldar olmasına ve buyüzden büyük üzüntüye uğramış olmalarına bağlanmış olmasıdır. Dolayısıyla, bu tür bir manevi tazminattalebinde, ilgilinin ağır bir iş göremezliğe uğramış olması koşuluna işaretedilmemiştir. Aranan ağırlık, işçinin uğradığı iş göremezlikde değil, manevitazminat talebinde bulunan yakınların kişisel yararları ve haklarındaki ihlaldüzeyine ilişkindir. Bu da şu anlama gelmektedir; kaza geçiren işçininyakınlarının bu olaya dayalı manevi tazminat talepleri, işçinin uğradığı iş göremezlikdüzeyine değil, kendilerinde gerçekleşen manevi harabiyetin ağırlığınabağlıdır.
Konuyabu açıdan yaklaşıldığında, kazalanan işçilerin yakınlarının manevi tazminattalepleri, işçinin uğradığı bedensel kayıptan (iş göremezlikten) bağımsızdeğerlendirilmelidir. Aksi halde çalışmamızın başında yer verilen örneklerdeolduğu gibi, sol eli bilekten kopan işçinin babasının, salt işgöremezlik oranı %35.2 olduğu için ya da sağ kolu kopan 16 yaşındaki çocuğunailesinin salt iş göremezlik oranının %25.2 olduğu[11]için bu durumundan manevi acı duymadığı gibi bir sonuca ulaşılır. Bunun kabuledilemeyecği açıktır. Gelişmiş hukuk sistemlerinde manevi tazminatın bu türolaylarda ne kadar caydırıcı bir yaptırım olarak kullanıldığı ve büyük etkisağladığı da düşünüldüğünde, yaklaşımın isabetli olmadığı anlaşılacaktır.
9- Manevitazminatlar konusunda yukarıda belirtmiş olduğumuz yargısal uygulama, öğretininde katkılarıyla zaman içinde önemli bir yumuşama göstermiştir. Yasada yeralmadığı halde “ağır bedensel zarar” kriteri terk edilmemiş ancak %100’ünçok altındaki oranlar dahi, ağır bedensel zararolarak görülerek, kazalanan işçinin yakınlarına manevi tazminat talep edebilme imkânısağlanmıştır.
Uygulama bu yöndeistikrar kazanmışken, eski 47. maddenin[12]yerini alan Borçlar Kanununun 56.maddesi adeta her şeyi başlangıcadöndürmüştür. Yeni hükme göre, “Hâkim, birkimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini gözönünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olaraködenmesine karar verebilir. Ağır bedenselzarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevitazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”
Yeni yasaldüzenlemede yer verilen “Ağır bedenselzarar” ifadesinin hangi düzeyi hedeflediğini anlayabilmek mümkün olmasa da,gerek yüksek mahkemenin eski uygulamaları gerek anılan ifadenin devamındaki“veya ölüm” ifadesi, ağır bedensel zararın oldukça üst düzey bir oranı hedefaldığı sonucunu doğurmaktadır.
Söz konusudüzenleme karşısında, yüksek mahkemenin bahis konusu manevi tazminattaleplerinde, eskiden olduğu gibi çok yüksek (ağır) bedensel zarar (işgöremezlik) aramak durumunda kalacağı açıktır. Bunun da %70-80’lerde işgöremezliğe uğramış işçilerin yakınlarının bu olaya dayalı manevi tazminattaleplerinin reddine sebep olacağı anlaşılmaktadır.
Oysa gelşmişülkelerde manevi tazminat, son derece etkin kullanılan bir yaptırımdır. İşsağlığı ve güvenliğinde kendini hızla çağdaş düzeye çekmeye çalışan veoluşturduğu mevzuatla bu yönde çok önemli adımlar atan ve işverenlere ciddiyeni mükellefiyetler getiren Türkiye, bu alana doğrudan etki edecek manevitazminatın talep koşullarında geriye gitmiştir. Yeni düzenlemeyle, her geçengün daha etkili bir yaptırım olmaya yaklaşan manevi tazminat hakkının etkisiönemli oranda azalmıştır. Kanımızca bu alanda vakit geçirmeden yeni birdüzenleme yapılarak, önceki yasada bulunmayan “ağır bedensel zarar veya ölüm” ölçütü kaldırılmalı, yıllar içindeoluşan istikrarlı yargısal uygulamanın sebep olduğu ivme kaybedilmemelidir.
[1]Yarg. 21.HD.19.11.2013, 11654/ 21191
[2]Yarg.21HD. 14.2.2002, 286/1057
[3]Yarg.21HD. 19.2.2002, 991/1278. Aynı yönde Y21HD.17.12.2002, 10355/10855.
[4]Bu konuda bkz. Levent Akın, İşverenin İşçiyi GözetmeBorcu ve Bundan Doğan Tazminat Davaları Açısından Yargıtay’ın 2002 YılıKararlarının Değerlendirilmesi, Yargıtay’ın İş Hukuku KararlarınınDeğerlendirilmesi, Ankara 2003, syf. 89–140.
[5]Yarg.21HD.25.10.2005, 7868/10156
[6]Ayrıntılar için bkz. Akın, Milli Komite 2002, 130 vd. Özlem Bal, Türk İşHukukunda Manevi Tazminat, Ankara 2010, syf. 115 vd.
[7]Yarg. 21.HD 12.6.2003, 4754/5612 ( Ali Güneren, İş Kazası veya MeslekHastalığından Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları, Ankara 2010,syf.1304.
[8]Yarg. 21.HD 22.9.2008, 5144/14420 (Güneren, 1299).
[9]Yarg.21HD,15.1.2002, 2001-9272/ 2002-371, Mustafa Kılıçoğlu, Tazminat Esasları ve HesapYöntemleri, Ankara 2008.
[10]Yarg.HGK.12.11.1982, 4/1790-889, Güneren, 1296-1297
[11]Bkz. Yarg.21.HD. 19.2.2002, 991-1278, Akın, Milli Komite 2002, 130.
[12] Manevi tazminat: Madde 47 - Hakim, hususi halleri nazaraalarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölününailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine kararverebilir.